Erdoğan, İslam Dünyası Anayasa Yargısı Konferansı Açılış Kongresi'nde konuştu

Erdoğan, İslam Dünyası Anayasa Yargısı Konferansı Açılış Kongresi'nde konuştu

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle: "Bugün başlayan ve iki gün boyunca devam edecek konferansta hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan haklarına saygı gibi başlıklarda faydalı tartışmaların...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:

"Bugün başlayan ve iki gün boyunca devam edecek konferansta hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan haklarına saygı gibi başlıklarda faydalı tartışmaların yapılacağına inanıyorum. Aynı şekilde konferansımız, anayasal davalar ve ihtiyatların ele alınmasıyla ilgili yüksek yargı mercilerimiz arasında karşılık tecrübe ve bilgi paylaşımına da imkan verecektir. Kıymetli fikirleri, önerileri ve değerlendirmeleriyle konferansa katkı sağlayacak Yüksek Mahkeme temsilcilerine ve hukuk insanlarına şimdiden en kalbi şükranlarımı sunuyorum.

Bizim devlet geleneğimizin esasını ‘insanı yaşat ki, devlet yaşasın’ düsturu oluşturur. Buna göre devletinde, devletin tüm kurumlarının da asli varlık sebebi insandır, eşrefi mahlukat olan insana hizmettir. Devletin görevi, hepsi eşit haklara sahip vatandaşlarına güvenlikten temel ihtiyaçların karşılanmasına her alanda birinci sınıf hizmet vermektedir. Kamu eliyle vatandaşa sunulan hizmetin kalitesini belirleyen kıstas ise devleti yöneten kadroların bilgisi, becerisi, vizyonu, dirayetidir. Devlet dediğimiz mekanizmanın varoluş gayesini yerine getirebilmesi, vizyoner yöneticiler vasıtasıyla tüm organlarının sağlıklı işleyişine bağlıdır.

Türkiye yakın tarihinde bu tür krizlerin acısını bizzat çekmiş bir ülkedir. Ekonomiden demokrasiye farklı alanlarda bedelini ödemiş bir ülkedir. Kimi zaman vesayet kimi zaman darbe olarak karşımıza çıkan sıkıntıları aşarken, bunlar bizi demokratik ve ekonomik hedeflerimizin uzağında bırakmıştır.

Adalet sadece mülkün temeli değildir, aynı zamanda devlet mimarisini bir arada tutan kilit taşıdır. Devlet ancak ve ancak adalet üzerinde yükselir, gelişir ve büyür. Adalet dağıtamayan, vatandaşına adaletle hükmedemeyen bir devlet, tıpkı temeli çürük bir bina gibi yıkılıp gitmeye mahkumdur.

Türkiye olarak, geçmişte yaşadığımız tecrübeler ışığında son 20 yılda bilhassa adalet hizmetlerinin kalitesini artıracak pek çok adım attık. Sivil yargı, askeri yargı ayrımını ortadan kaldırarak, yargıda birliği temin ve tesis ettik. Ulusal Yargı Ağı projesi UYAP’ı hayata geçirerek, teknolojik ve bilimsel gelişmeleri yargının hizmetine sunduk.

Halkımızın takdir ve tensipleriyle cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçerek, tarihimizde ilk defa güçler ayrılığı ilkesini tam manasıyla ülkemizde tesis ettik. Önümüzdeki yıl, yeni yönetim sistemimizin ilk dönem uygulaması ışığında yürütmeyi daha etkin kılma yanında yasama ve yargıyı da güçlendirecek yeni reformları ülkemize kazandırmak istiyoruz.

Adalet hizmetleri ve insan hakları başlıkları altında yapılan ne kadar büyük olursa olsun hiçbir zaman yeterli değildir. Hayatın sürekli değiştiği, değişimin beraberinde yeni sorunlar ürettiği bir iklimde hukuk sisteminin bunun dışında kalması düşünülemez.

Özgürlük, güvenlik bu dengeler üzerinde hak ve özgürlükleri ilgilendiren her meselede tavrımızı insan öncelikli olarak belirliyoruz. Bu süreçte önümüzü açan, bizlere ufuk kazandıran, hizmet standardını yükselten her eleştiriye ve fikre de kulak veriyoruz. Milletimizin hayrına olduğuna kanaat getirdiğimiz hiçbir konuda komplekse kapılmadık, kapılmayız.

İslam dünyası, bilhassa hukuk ve adalet konusunda çoğu haksız, temelsiz ve insaf sınırlarını aşan eleştirilere maruz kalıyor. Sömürgeci döneme ait bir hastalık olan oryantalizm, sadece akademide değil, uluslararası siyaset ve hukuk camiasında da mevcudiyetini koruyor. Kendi sömürgeci geçmişleriyle yüzleşme erdemini gösteremeyenler, ağızlarını her açtıklarında bize insan haklarından, hukukun üstünlüğünden bahsediyor.

 Uluslararası kuruluşların ve kimi Batılı devletlerin söylemleriyle eylemleri arasındaki uçurumun ceremesini ise mazlumlar, temel hak ve özgürlükleri hunharca gasp edilenler çekmektedir. Neredeyse 12. yılını tamamlamak üzere olan Suriye krizi bunun en acı örneği olarak önümüzde duruyor.

Batı komşumuz Yunanistan’ın göçmenlere karşı sergilediği tavır artık vahşet boyutuna varmıştır. Mülteci botlarının denizin ortasında batırılmasından, göçmenlerin işkence edilerek ve soyularak geri itilmesine varan zulümlere her gün bir yenisi ekleniyor. Üstelik Yunanistan’ın bu şımarıklığına ve zalimliğine Batı ülkeleri kayda değer bir tepki de göstermiyor.

Suriyeli, Iraklı, Afrikalı göçmenlere kapı duvar olan kurumlar, sıra PKK’lı ve FETÖ’cü teröristlere gelince olabildiğince hoşgörülü davranıyor. Tanımı, sınırı, çerçevesi belli olmayan bir siyasi sığınmacı kavramının arkasına saklanılarak, teröristler korunmakta, kollanmakta, darbe suçuna karışmış kişiler, adaletten kaçırılmaktadır.

Türkiye’yi güvenlikle birlikte özgürlükler ve adalette de dünyada ilk sıralara çıkarana kadar çabalarımıza devam edeceğiz.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.