İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İslam İşbirliği Teşkilatı 12. Enformasyon Bakanları Konferansı'nda konuştu.
Başkan Altun'un konuşmasından bazı satır başları şöyle:
"İçinde bulunduğumuz bilgi ve teknoloji çağında kitle iletişim araçlarına ulaşım ve kullanıcılar arasındaki etkileşim kuşkusuz artmış durumda. Elbette bu bireyler, toplumlar ve devletler için birçok imkanı da beraberinde getirdi. Diğer taraftan bu muazzam imkan ne yazık ki gerçeğin tahrif edilmesi amacıyla da sıklıkla sistematik olarak kullanılmaktadır.
Geldiğimiz noktada her boyutta gerçeğe ve hakikate ulaşmanın zorlaştığı hakikat ötesi bir çağı tecrübe diyoruz. Günümüzde dünyanın dört bir yanında bireyler, toplumlar ve ülkeler; dezenformasyona, yalan habere, çarpıtmaya her geçen gün yoğun bir şekilde maruz kalıyor. Görüyoruz ki artan teknolojik imkanlar, daha çok gerçekliğin tahrif edilmesini, bozulmasını beraberinde getiriyor.
Bu soruna dikkat çekmek ve çözüm bulmak amacıyla konferansımızı bu yıl, ‘Hakikat Ötesi Dönemde Dezenformasyon ve İslamofobi Mücadele’ temasıyla gerçekleştiriyoruz. Hakikate sahip çıkmalıyız. Hakikate sahip çıkmak, hakikat için mücadele etmek, yüce dinimiz İslam’ın temel öğretilerinden biridir. Bizlerin bireysel ve toplumsal hayattan uluslararası ilişkilere kadar her boyutta hakikat için mücadele etme zorunluluğumuz vardır. Hakikatten ayrılmamak, hakikati hakim kılmak bizim temel sorumluluğumuzdur.
Günümüzün küresel tehditlerinden biri hiç kuşkusuz İslam düşmanlığıdır. İslam dinine Müslüman kardeşlerimize yönelik düşmanlık ne yazık ki dünyanın dört bir yanında yoğun bir şekilde artış gösteriyor. Dezenformasyon faaliyetleriyle kasıtlı bir şekilde yükseltilen İslam ve Müslüman karşıtlığı ne yazık ki günden güne kendisine daha geniş alanlar bulabiliyor.
İslam ve Müslümanlar ötekileştiriliyor ve nefret nesnesi haline getirilmek isteniyor. Bir barış dini olan İslam, sistematik nefret söylemiyle dezenformasyon faaliyetleriyle ötekileştirilmek isteniyor. Bunun arkasında bir endüstri olduğunu da bugün net bir şekilde görüyoruz.
İslamofobi aynı zamanda uluslararası toplu mu da parçalayan; küresel huzur ve istikrarı da tehdit eden özelliğe sahiptir. Dolayısıyla tüm dünyanın İslam düşmanlığını açık bir nefret suçu, bir insanlık suçu olarak görmesi ve bu suçla etkili bir şekilde mücadele etmesi gerekiyor. Bu suçla mücadele etmek sadece Müslümanların değil, uluslararası toplumun asli görevlerinden biri olmak durumundadır.
Bazı ülkeler bu insanlık suçuyla mücadele etmek bir yana yürürlüğe koydukları düzenlemelerle, İslamofobinin kurumsallaşmasına hizmet ediyorlar. Müslümanlara yönelik şiddet yalnızca İslam karşıtlığının hızlı bir yükselişte olduğu batı ülkelerinde de karşımıza çıkmıyor. Dünyanın farklı coğrafyalarında da karşımıza çıkabiliyor. Başta elbette Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm küresel kurumların reforma tabi tutulması gereklidir ve islamofobiyle mücadele noktasında da bu gerekliliğin kendisini çok açık ve net bir şekilde gösterdiğini görüyoruz. Bu nedenle küresel örgütlerinde İslam ülkelerini de kapsayan karar alma mekanizmalarının genişletilmesi gerektiği ihtiyacı kendisini bir kez daha göstermektedir. İslam ülkelerinin bu küresel ülkelerde etkinliği artmalıdır.
Müslümanların yaşadığı sistematik sorunlar, uluslararası gündemin elbette bir parçası olmalıdır. Bu noktada bizlere de sorumluluk düşüyor. İslam ülkelerinin ilgili kurum ve kuruluşları işbirliklerini artırmalı ve yeni mekanizmalar ve çalışmalar ortaya koymalıdır. Bu kapsamda İslam İşbirliği Teşkilatı’nın gerçekleştireceği faaliyetlerin hayati öneminin farkındayız. “